5 Temmuz 2009 Pazar

RESÛLULLAH (S.A.V.'İN NÛRUNUN YARATINMASI

Bazı işaret ehli (yani mutasavvıflar): “Biz emâneti göklere, yere ve dağlara arz (ve teklif) ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler ve ondan korkup titrediler…” Ahzâb Sûresi 72 mânasındaki âyet-i kerîmede geçen (emânet) kelimesinin bu nûra işaret ettiğini söylemişlerdi. Nihayet onların yüklenmekten kaçındığı bu şerefli görevi Âdem (a.s.) yüklenmiştir.

Yüce Allah, ezelî iradesi geregi Hz. Âdem’i ve insan oğlunu yaratmak istedi. Meleklere hitap edip: “Ben topraktan (veya çamurdan) insan yaratacağım.” Sâd Sûresi 71 buyurdu. Ve yine meleklere: “Ben yeryüzünde halîfa var edeceğim.” Bakara Sûresi 30 buyurdu. Buradaki meleklerden murâd, bütün meleklerdir. Âlimlerin çoğu bu görüşü kabul etmişlerdir. Dehhâk (rahmatullâhi aleyh) ise, İbni Abbâs’dan (r. Anh) rivâyetle, burada hususî tâifeler kasdedildiğini söylemiştir. Açıklaması şöyledir ki, Yüce Allah. Âdem (a.s.)’dan önce yeryüzünde, cinlerin babası olan Cân’ı ve evlâdını yarattı. Sonra Cân’ın evlâdı isyân ettiler. Yüce Allah, bir kısım melekleri bunları helak etmeleri için yeryüzüne gönderdi. Azrâîl (a.s.) başkanları idi. Yeryüzüne gelip bunları öldürdüler ve yeryüzünden çıkardılar. “Rabbin, meleklere: Ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım, dedi.” (Bakara Sûresi 30) manasındaki âyet-i kerîmedeki buyurulan meleklerden murâd, bunlardır.

Allâhu Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’in Hicr sûresi 27 âyet-i kerimesinde: “Cinlerin pederi olan Can’ı da Âdem’den önce, alevli ateşten yarattık.” buyruldu. Bu ateş bir büyük ateştir ki, hem nûr hem dumanı vardır. Allâhu Teâlâ, nûrdan melekleri, zulmetten de cinleri yarattı. Cinlerin babasına (Dûmâs) veya başka bir rivâyete göre (Târnûs) derlerdi. Melekler nûrdan yaratıldıkları için ibâdete başladılar. Cinler zulmetten halk olunduklarından, küfür, isyan ve tuğyân ettiler. Zamanla çoğaldılar. Yüce Allah bunlara bir şeriat gönderdi. Onları tâata ve ibâdete çağırdı. Târnûs ve evlâdı itâat edip, Hak Teâlâya ibâdete koyuldular. Uzun zaman bu halde devam ettiler. Altı bin otuz yıl, yahut beşbin yirmi yıl, Muhyiddîn el-Arabî’ye göre dört bin yirmi yıl geçti. Bu müddetin sonlarına doğru, inat ve isyâna başladılar. Zirâ ateşin zulmet kısmından yaratılmışlardı. Kibirlenip ibâdeti bıraktılar. Hak Teâlâ, büyüklerini çeşitli cezalarla helâk eyledi. Zayıflar, şeraitten ayrılmamışlardı. İbadete devam ediyorlardı. O’nun için sağ ve salim kaldılar.

Devamı var Alıntıdır…

Hiç yorum yok: