18 Ekim 2009 Pazar

RESÛLULLAH (S.A.V.)'İN NÛRUNUN YARATILMASI:

- 36 -

MELEKLERİN ÂDEM (a.s.)’a SECDE ETMELERİ VE

İSİMLERİN ÖĞRETİLMESİ

Bazı âlimlere göre, meleklerin secde etmesi, Âdem (a.s.)’a isimlerin öğretilmesinden öncedir. Zira Yüce Allâh, âyet-i kerîmede: “Rabbin meleklere: Ben balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yaratıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın, demişti. Bunun üzerine, İblis’in dışında bütün melekler hemen secde ettiler. O, secde edenlerle beraber olmaktan çekindi.” buyurmuştur.

Nakledilir ki: Melekler secdede yüz yıl, bir rivâyette ise beş yüz yıl kaldılar. Başlarını secdeden kaldırdılar. İblis’i öylece duruyor ve Âdem (a.s.)’ın tarafına bakıyor gördüler. İtâatlerine şükredip bir daha secdeye vardılar. İşte bundan dolayı namazda bir rek’atta iki secde emr olundu.

Bazı âlimler demişler ki: Allâhu Teâlâ İblis’e: “Ey mel’ûn, halîfeme niçin secde etmedin?” buyurduğunda, İblîs: “Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten, onu ise topraktan yarattın. Ateş; latîf, saf ve ışık kaynağıdır, elbette topraktan yüksektir” deyip bu bozuk fikri ve yanlış kıyâsı ileri sürdü. (Tevâzû edeni Allâhu Teâlâ yükseltir) sözü buna bir delildir. Bahr’ud-Dürer adlı tefsirde bunun tafsilatı anlatılmıştır.

Devamı var Alıntıdır…

6 Eylül 2009 Pazar

RESÛLULLAH (S.A.V.)'İN NÛRUNUN YARATILMASI:

- 35 –

MELEKLERİN ÂDEM (A.S.)’A SECDE ETMELERİ VE İSİMLERİN

ÖĞRETİLMESİ

Yüce ve Ulu olan Allâh, her şeyin en ince ayrıntılarını ve özelliklerini, isimlerini, niteliklerini, her türlü usül ve kanunun ilimlerini ve her çeşit san’atı ve âletlerin nasıl kullanıldığını Âdem (a.s.)’ın kalbine bildirdi. Sonra, kıyamete kadar gelecek olan evladının konuşacağı lisanları ve kullanacağı lügatleri ve her birinin ayrı ayrı isimlerini bildirdi. Melekler Âdem (a.s.)’ın üstünlüğünü kabul edip faziletini itiraf ettiler ve Allâh’ın emriyle bir taht yaptılar ki, yedi yüz ayağı var idi. İki ayağının arası birkaç yıllık yol idi. Âdem (a.s.)’ı bu taht üzerine bindirdiler. Mübarek boynuna ve pazusuna cennet cevherleriyle süslenmiş zînetler ve parmaklarına cennet’ten getirilmiş yüzükler taktılar. Saadet elbisesini arkasına ve kerâmet tâcını başına giydirdiler. Âdem (a.s.) ne zaman gülümsese dişlerinin nûru güneş ışığı gibi âlemi aydınlatır ve nereye dönüp baksa, alnında, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in nûru, ayın on dördü gibi ışık saçardı. Kısacası melekler, Âdem (a.s.)’ın güzelliğine hayran kaldılar ve onun sûretinde Allâh’ın kuvvet ve kudretini görüp: “Yaratanların en güzeli olan Allâh ne Ulu’dur” dediler ve bunu dillerinden düşürmediler. Hak Teâlâ meleklere: “Âdem’in tahtını boynunuza alıp gökleri ve çevresini gezdirin ve Arş’ın yanına bırakın” diye emretti. Melekler emri yerine getirdiler. Sonra meleklere: “Âdem’e secde edin” buyurdu. Önce Cebrâil (a.s.) secde etti. Sonra sıra ile Mikâil, İsrâfil, Azrâil ve sonra bütün melekler secde eylediler. Önce bu dört melek secde ettiği için Yüce Allâh, Cebrâil (a.s.)’ı peygamberine vahy göndermekle görevlendirdi. Rızıklar hânesinin anahtarlarını Mikâil’e verdi. Kur’ân-ı Kerîm’in tamamını İsrâfil’in alnına yazdı. Azrâil’e de, sevgiliyi sevgiliye kavuşturan ölüme vasıta kıldı. Diğer meleklere de günahsızlık beratı yazıldı. İblîs de gururunda secde etmediği için kovuldu. Allâh’ın lânetine uğradı.

Devamı var Alıntıdır…

3 Eylül 2009 Perşembe

RESÛLULLAH (S.A.V.)'İN NÛRUNUN YARATILMASI:

- 34 –

MELEKLERİN ÂDEM’E SECDE ETMELERİ VE İSİMLERİN

ÖĞRETİLMESİ

Buradan iki fayda hâsıl oldu ve iki hakikat anlaşıldı: Biri Âdem (a.s.)’ın fazileti, diğeri de âlimin şerefi ve âlimin âbid üzerine fazîletidir, ondan üstün olmasıdır. Nitekim hadîs-i şerifte: Âlimin âbid üzerine fazileti, benim en aşağı mertebede olanın üzerine faziletim gibidir.” buyrulmuştur.

Allahu Teâlâ’nın, Âdem (a.s.)’a öğrettiği eşyâ isimlerinin, hangi varlıkların isimleri olduğunda ihtilaf edilmiştir. Bazı âlimler: (Meleklerin isimleridir) dediler. Bazıları ise, zürriyetinin isimleridir, dediler. Bazıları da: küçük, büyük, kedi, köpek, çanak, çömlek gibi her şeyin isimlerini bildirdi, dediler. Âyet-i kerimede geçen (küllehâ=isimlerin hepsini) kelimesi ile bu mânayı te’kid ettiler.

Bu isimleri nasıl öğrettiği hakkında da ihtilâf edildi. Bazıları dediler ki: Hak Teâlâ zarurî ilmi yarattı. O ilim ile isimlerin hepsini öğretti. İhtiyaçları yarattıkça isimlerini bildirdi. Böylece bütün eşyanın adlarını öğretmiş oldu. bazı âlimlere göre, Cenâb-ı Hak herşeyin ismini bir anda Âdem (a.s.)’ın kalbine ilhâm etti. Her eşyayı görüp kullanmadan bildi.

Devamı var Alıntıdır…

2 Eylül 2009 Çarşamba

RESÛLULLAH (S.A.V.)'İN NÛRUNUN YARATILMASI:

- 33 –

MELEKLERİN ÂDEM’E SECDE ETMELERİ VE İSİMLERİN ÖĞRETİLMESİ:

Allâhu Teâlâ, “Âdem’e bütün yaratıkların isimlerini öğretti.” Âdem (a.s.)’ın vücud sarayını yaratıp, onu ruh ile şereflendirdiği ve süslediğinin hikmetini yukarda kısaca anlattık. Şimdi bu hikmeti biraz daha açıklayacağız. Allahu Teâlâ, İsrâ sûresinin yetmişinci âyet-i kerîmesinde:

“And olsun ki, Biz İnsanoğullarını şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, onları rızıklandırdık, yaratıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık.” buyuruyor. Böylece Allâh, hilâfet tâcını ve kerâmet elbisesini, Âdem (a.s.)’a verdi. Hak Teâlâ yarattığı mahlûkatın hepsini meleklere arz edip: “Eğer sözünüzde doğru ve samimi iseniz bunların isimlerini Bana söyleyin.” buyurdu.

Müfessirler derler ki: Allâhu Teâlâ, Bakara sûresinin otuzuncu âyet-i kerîmesinde: “Ben yeryüzünde bir halife (vekil ve nâib) var edeceğim.” Buyurduğu zaman, bütün melekler endişe ettiler. Şöyle ki: “Hak Teâlâ’nın yarattıklarından bizden daha değerlisi ve bilgilisi var mı ki?” Allâhu Teâlâ kudretinin büyüklüğünü göstermek için Âdem (a.s.)’ı yaratıp eşyanın isimlerini öğretmekle onu mükerrem kıldı.”(Melekler) Oysa biz seni överek yüceltiyor ve seni takdîs etmekte bulunuyoruz.” dediler.

Hak Teâlâ önce eşyanın isimlerini Âdem (a.s.)’a öğretip sonra bu eşyâyı meleklere arzetti ve “Eğer sözünüzde doğru ve samimî iseniz bunların isimlerini Bana söyleyin.” buyurdu. Demek oluyor ki, önce yaratılmak, değerli olmayı göstermez. Sonra melekler âcizliğini itiraf edip: “(Ey Rabbimiz) Sen münezzehsin, öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur.” dediler.

Devamı var Alıntıdır…

31 Ağustos 2009 Pazartesi

RESÛLULLAH (S.A.V.)'İN NÛRUNUN YARATILMASI:

- 32 –

Hz. ÂDEM’İN BEDENİNE RUHUN ALIŞMASI:

İnsan bir saatte bin defa nefes alıp verir. Bir günde, yirmi dört bin defa câna, Rahmân’dan haber gelir. Rûha, Rahman’dan gelen haberini, bedenin her noktasına, kemiklerin iliklerine kadar göndermesi emredilir. Cân, dosttan bu haberi aldığı müddetçe beden hayatta kalır. Bu haber kesilince, cân bu tenden gider. Asıl vatanına kavuşur. İnsan ölüp beden hareketsiz kalır.

Ruh güneşi, beden sarayına doğunca, âza pencerelerinden bu güneşin ışıkları yansımaya başladı. O kadar ki her uzuv bu nûrları kendinden sandı.

Hepsi kendi güzelliğini ve kendi olgunluğunu söyleyip övünmeye başladılar. Göz: “Ben olmasam âlemi kim görürdü” dedi. Ayak: “Ben olmasam nasıl ayakta durulur ve beden ne ile yürürdü” dedi. El tutması ile, kısacası her uzuv kendi özelliğini ileri sürüp övündüler. O sırada rûh, bunların bu konuşmalarını işitip: “Eğer ben olmasaydım, hepiniz hareketsiz kalır ve çürüyüp hiç olurdunuz” dedi. Rûh sözünü bitirir bitirmez, gaybdan bir nidâ geldi: “Ey rûh ve cân! Eğer cânan’ın cemâlinden Sana nur aksetmese, celâl ve cemâlim hakkı için sen de beden gibi hemen fâni olurdun.

Devamı var Alıntıdır…

30 Ağustos 2009 Pazar

RESÛLULLAH (S.A.V.)'İN NÛRUNUN YARATILMASI:

- 31 –

Hz. ÂDEM’İN BEDENİNE RUHUN ALIŞMASI:

Lâtife ve Nükte:

Yüce ve Ulu olan Allâh c.c. yaratacağı insanları tafsilâtlı olarak kaleme bildirdi. Ondan Lavh işitip öğrendi. Levh’den İsrâfîl öğrendi. O da Cebrâil (a.s.)’a bildirdi. Sonra ondan bütün melekler öğrendiler. Sonra Allâhu Teâlâ’nın kazâsı meydana çıktı. Hak Teâlâ ateş küresine emretti. Ateş havaya karışıp rüzgâr hâsıl oldu. Rüzgâr, ateşten sıcaklık aldı. Ateş de yelden serinlik kazanıp renk aldı ve can’ın gıdâsı oldu. Allâh’ın inâyeti ve irâdesi, insanların canlarını bu karanlık âleme gönderince, gıdâlarını da rüzgârlara ısmarladı. İnsanların canlarına, gıdâlarını, bu rüzgâr vasıtasıyla gönderdi. Bununla birlikte binlerce meleği de bu işte vazifelendirdi. Şöyle ki bu melekler, canlarının gıdası olan havanın insanların burun deliklerinden ciğerlerine kolaylıkla inmesine yardım ederler. Böylelikle insanların muhtaç oldukları en lüzumlu gıda olan havayı Hak Teâlâ onlara bedava ihsan eyledi. Zahmetsizce insanların ciğerlerine gönderdi. Bu havaya kendi kokusundan verdi. İnsanın canı bu kokuyu koklayıp tâze hayat buldu. İşte bundan dolayıdır ki Resûl-i Ekrem (s.a.v.): “Rüzgâra söğmeyiniz. (Çünkü o da, Allâh’ın emrindendir.) Hoşunuza gitmeyen şiddetini gördüğünüzde: Yâ Rab! Sen’den bu rüzgârın hayrını isteriz. Bunun kötülüğünden, taşıdığı ve getirdiği zararların şerrinden sana sığınırız, diye duâ ediniz” buyurmuştur.

Devamı var Alıntıdır…

27 Ağustos 2009 Perşembe

RESÛLULLAH (S.A.V.)'İN NÛRUNUN YARATILMASI:

- 30 –

Hz. ÂDEM’İN BEDENİNE RUHUN ALIŞMASI:

Ruh, Âdem (a.s.)’ın bedenine yerleştikten sonra, zaman zaman Allâhu Teâlâ’ya yakınlığını ve eski makamlarını hatırlayıp üzülürdü. Bu keder kafesini parçalayıp alışmış olduğu aslî vatanına dönmek isterdi. Onun için ruhu, çocuk avutur gibi kâh meleklerle beraber oyalarlar, kâh bağlarda, bahçelerde gezdirip eylerlerdi. Böylece eski vatanına olan özlemi ve ızdırabı biraz sakinleşti. Zaman zaman Yüce Allâh’tan selâm getirirler ve çeşitli vaadler ve türlü müjdeler verirlerdi. Böylece ruh, bu fâni dünyada birkaç gün, âlemin kokuları ile diri kaldı.

Şeyh Verkânî (Kuddîse sirruh) Fâtiha’nın şehrinde der ki: Temiz ve pak olan rûh, topraktan yaratılan bu cisim ile hiç yakınlık peyda etmedi, onu sevemedi. Çünkü aynı cinsten değildiler. Biri emir âleminden, diğeri halk âleminden idi. Lâkin hayat ve sonsuz kudret sahibi olan Yüce Allâh, birbirine hiç benzemeyen, birbirinin zıddı olan ruh ile bedeni birbirine yaklaştırıp bağladı. Bu yakınlaştırma, “Bilmiş olunki, yaratmak da, emr (yani ruh) Allâh’ın hakkıdır.” (Araf S. 54) kavl-i şerifiyle oldu. Ruh kuşu, beden kafesine kendi isteğiyle girdi.

Devamı var Alıntıdır…