6 Eylül 2009 Pazar

RESÛLULLAH (S.A.V.)'İN NÛRUNUN YARATILMASI:

- 35 –

MELEKLERİN ÂDEM (A.S.)’A SECDE ETMELERİ VE İSİMLERİN

ÖĞRETİLMESİ

Yüce ve Ulu olan Allâh, her şeyin en ince ayrıntılarını ve özelliklerini, isimlerini, niteliklerini, her türlü usül ve kanunun ilimlerini ve her çeşit san’atı ve âletlerin nasıl kullanıldığını Âdem (a.s.)’ın kalbine bildirdi. Sonra, kıyamete kadar gelecek olan evladının konuşacağı lisanları ve kullanacağı lügatleri ve her birinin ayrı ayrı isimlerini bildirdi. Melekler Âdem (a.s.)’ın üstünlüğünü kabul edip faziletini itiraf ettiler ve Allâh’ın emriyle bir taht yaptılar ki, yedi yüz ayağı var idi. İki ayağının arası birkaç yıllık yol idi. Âdem (a.s.)’ı bu taht üzerine bindirdiler. Mübarek boynuna ve pazusuna cennet cevherleriyle süslenmiş zînetler ve parmaklarına cennet’ten getirilmiş yüzükler taktılar. Saadet elbisesini arkasına ve kerâmet tâcını başına giydirdiler. Âdem (a.s.) ne zaman gülümsese dişlerinin nûru güneş ışığı gibi âlemi aydınlatır ve nereye dönüp baksa, alnında, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in nûru, ayın on dördü gibi ışık saçardı. Kısacası melekler, Âdem (a.s.)’ın güzelliğine hayran kaldılar ve onun sûretinde Allâh’ın kuvvet ve kudretini görüp: “Yaratanların en güzeli olan Allâh ne Ulu’dur” dediler ve bunu dillerinden düşürmediler. Hak Teâlâ meleklere: “Âdem’in tahtını boynunuza alıp gökleri ve çevresini gezdirin ve Arş’ın yanına bırakın” diye emretti. Melekler emri yerine getirdiler. Sonra meleklere: “Âdem’e secde edin” buyurdu. Önce Cebrâil (a.s.) secde etti. Sonra sıra ile Mikâil, İsrâfil, Azrâil ve sonra bütün melekler secde eylediler. Önce bu dört melek secde ettiği için Yüce Allâh, Cebrâil (a.s.)’ı peygamberine vahy göndermekle görevlendirdi. Rızıklar hânesinin anahtarlarını Mikâil’e verdi. Kur’ân-ı Kerîm’in tamamını İsrâfil’in alnına yazdı. Azrâil’e de, sevgiliyi sevgiliye kavuşturan ölüme vasıta kıldı. Diğer meleklere de günahsızlık beratı yazıldı. İblîs de gururunda secde etmediği için kovuldu. Allâh’ın lânetine uğradı.

Devamı var Alıntıdır…

3 Eylül 2009 Perşembe

RESÛLULLAH (S.A.V.)'İN NÛRUNUN YARATILMASI:

- 34 –

MELEKLERİN ÂDEM’E SECDE ETMELERİ VE İSİMLERİN

ÖĞRETİLMESİ

Buradan iki fayda hâsıl oldu ve iki hakikat anlaşıldı: Biri Âdem (a.s.)’ın fazileti, diğeri de âlimin şerefi ve âlimin âbid üzerine fazîletidir, ondan üstün olmasıdır. Nitekim hadîs-i şerifte: Âlimin âbid üzerine fazileti, benim en aşağı mertebede olanın üzerine faziletim gibidir.” buyrulmuştur.

Allahu Teâlâ’nın, Âdem (a.s.)’a öğrettiği eşyâ isimlerinin, hangi varlıkların isimleri olduğunda ihtilaf edilmiştir. Bazı âlimler: (Meleklerin isimleridir) dediler. Bazıları ise, zürriyetinin isimleridir, dediler. Bazıları da: küçük, büyük, kedi, köpek, çanak, çömlek gibi her şeyin isimlerini bildirdi, dediler. Âyet-i kerimede geçen (küllehâ=isimlerin hepsini) kelimesi ile bu mânayı te’kid ettiler.

Bu isimleri nasıl öğrettiği hakkında da ihtilâf edildi. Bazıları dediler ki: Hak Teâlâ zarurî ilmi yarattı. O ilim ile isimlerin hepsini öğretti. İhtiyaçları yarattıkça isimlerini bildirdi. Böylece bütün eşyanın adlarını öğretmiş oldu. bazı âlimlere göre, Cenâb-ı Hak herşeyin ismini bir anda Âdem (a.s.)’ın kalbine ilhâm etti. Her eşyayı görüp kullanmadan bildi.

Devamı var Alıntıdır…

2 Eylül 2009 Çarşamba

RESÛLULLAH (S.A.V.)'İN NÛRUNUN YARATILMASI:

- 33 –

MELEKLERİN ÂDEM’E SECDE ETMELERİ VE İSİMLERİN ÖĞRETİLMESİ:

Allâhu Teâlâ, “Âdem’e bütün yaratıkların isimlerini öğretti.” Âdem (a.s.)’ın vücud sarayını yaratıp, onu ruh ile şereflendirdiği ve süslediğinin hikmetini yukarda kısaca anlattık. Şimdi bu hikmeti biraz daha açıklayacağız. Allahu Teâlâ, İsrâ sûresinin yetmişinci âyet-i kerîmesinde:

“And olsun ki, Biz İnsanoğullarını şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, onları rızıklandırdık, yaratıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık.” buyuruyor. Böylece Allâh, hilâfet tâcını ve kerâmet elbisesini, Âdem (a.s.)’a verdi. Hak Teâlâ yarattığı mahlûkatın hepsini meleklere arz edip: “Eğer sözünüzde doğru ve samimi iseniz bunların isimlerini Bana söyleyin.” buyurdu.

Müfessirler derler ki: Allâhu Teâlâ, Bakara sûresinin otuzuncu âyet-i kerîmesinde: “Ben yeryüzünde bir halife (vekil ve nâib) var edeceğim.” Buyurduğu zaman, bütün melekler endişe ettiler. Şöyle ki: “Hak Teâlâ’nın yarattıklarından bizden daha değerlisi ve bilgilisi var mı ki?” Allâhu Teâlâ kudretinin büyüklüğünü göstermek için Âdem (a.s.)’ı yaratıp eşyanın isimlerini öğretmekle onu mükerrem kıldı.”(Melekler) Oysa biz seni överek yüceltiyor ve seni takdîs etmekte bulunuyoruz.” dediler.

Hak Teâlâ önce eşyanın isimlerini Âdem (a.s.)’a öğretip sonra bu eşyâyı meleklere arzetti ve “Eğer sözünüzde doğru ve samimî iseniz bunların isimlerini Bana söyleyin.” buyurdu. Demek oluyor ki, önce yaratılmak, değerli olmayı göstermez. Sonra melekler âcizliğini itiraf edip: “(Ey Rabbimiz) Sen münezzehsin, öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur.” dediler.

Devamı var Alıntıdır…